erkeğin kadına iyi niyetini ispat etme çabası
her erkek aksini ispat edene kadar potansiyel bir abazandir. aslinda böyle degildir ama kadinlar böyle düsünür. muhtemelen kadinlar da böyle düsünmez ama erkegin bellegine kadinlarin böyle bir önyargiya sahip oldugu düsüncesi yerlesmistir ve bunu hissettigi durumlarda kendini, aksini ispat etmek icin "ne sapigi benim üküm bile kalkmaz, ben erkek miyim be" noktasinda bile bulabilir.
mesela otobüs bekliyorum. hava sicak. omzumda esek kadar laptop (kurdugum programlarla iyice agirlasmis). oturmak istiyorum, dörtlü bankta bir teyzenin yani, bir de genc ve alingan kizin yani bos. ben sülün gibi kizin yanindaki rahat bosluk yerine, teyzenin dötünün yarisini ve valizini (bazi kadinlarin cantalari o kadar büyük oluyor ki bavul diyesi geliyor insanin) koydugu yere ilismek zorunda kaliyorum. bu durumda belki dötüm darda ama kafam rahat.
ayni senaryoyu öteki opsiyona göre oynayalim: ben rahatima düskünlük edip alimli ve alingan kizin yanina oturuyorum. fakat o andan itibaren kizin "o kadar yer var geldi dibime oturdu abazan temsili baskani" diyen yan bakislarini üstümde hissediyorum. (belki kiz hic de öyle düsünmüyor ama bu ihtimal benim rahatsizligimi gecirmiyor). o andan itibaren kizin bacaklarini süzmek, belki bi muhabbet acip yavsamak, belki gögüslerinden biri (veya ikisi) dirsegime carpar diye beklemek üzere mevzilenmis bir potansiyel sapik durumuna düsüyorum. akabinde kiz bir de, üst üste attigi bacaklarinin üzerine bir kar örtüsü gibi dökülen etegini dizlerine kadar cekince hemen bi seyler yapmam gerektigini düsünüyorum. evet, ben bir rontgenci, fortcu veya disko sürtücüsü degilim. "kizim sen benim umrumda degilsin, benim icin varsa yoksa rahat bi koltuk, su üc günlük dünyada beni kirmaya deger mi" mesaji vermek icin cantamdan okuyacak bi seyler cikariyorum. kitabim olmadigindan defterimin arasindaki müsvette kagitlarinin arkalarindaki yazilari okumaya basliyorum. bi takim müsterilen ürün fiyat listeleri, kasa ciktilari falan. toptanci nursal salcanin fiyatini %2 arttirmis mesela. salca kizim kalca degil. düsüncemde bile ne kadar hazirsin yanlis anlamaya üff
|
ne zaman düşünsem tüylerim diken diken..
geçen hafta dolan otuz beş yıldan beri otuz beş kuruşla ev geçindiriyorlar. üç çocuk büyütmüşler, okutup adam etmişler. üç çocuklarına da aynı sevgi ile bakmışlar hep, gözlerinde hala o sevgi. hani olmaz da, göstermek istemeseler bile ele verecekler kendilerini, naif bir sevgi sızıyor gözlerinden. işe gitmek için evden çıkarken, arkamdan usulca aralanan perdenin arkasındaki annemin gözünde görüyorum, her sabah.
nasıl başladığı değil nasıl yaşandığı önemli; onca yıl nasıl büyüdüğü, bizi büyüttüğü. onlar dolu dolu da yaşamışlar, damdan düşer gibi de. tepeden tırnağa sevdalılar, sevda nedir biliyorlar çünkü.
çünkü yaşamışlar, yaşıyorlar bu hayatı. tüpsüz kalmışlar, vesikayla ekmek almışlar, kuru üzümle çay içmişler herkes gibi. kaç ihtilal kaç kriz görmüşler. ve hala, sabahın yedisinden gecenin körüne kadar haberlerde gördükleri "dünyaya" üzülüyorlar. yirmi dokuz yıldır onları sabır ve umut ederken gördükçe tüylerim diken diken oluyor benim.
keyif almasını da bilmişler. uğrak lokantası’nda kızarmış yarım piliç ve haydari ile içmişler rakıyı, tam cam kenarındaki masada hem de. bizim gibi rakının yanına pırasa getiren, fasıl diye taverna müziği çalan, damsız girilemeyen yerlere, olmadığı gibi görünen insanların arasındaki masada birkaç arkadaş mahkum kalmamışlar. en son ne zaman sinemaya gitmişler hatırlamıyorlar, dilleri dönmüyor hatırlayınca da zaten filmin adını. o akşam televizyonda ne varsa, bir bardak da çay yanına, en seyredilir eser oluyor o akşam.
bu sevgiyi anlamak istiyorsanız, görmeniz lazım. birbirine güzel söz söylemez, çarçur etmezler iltifatlarını. sevgilim, bir tanem bunlar sahte laflar, yer yok onların lugatında. her gün milyonlarcası gırla giden gerçek sevgi sözleriniz gerçek kıymetini biliyorlar.
yıllarca işten gelirken kesik ankara soğuğunda yüzü kızaran emekli memur babam gibi yüzüm, aşk hakkında düşünürken, utancımdan. hayat bana daha ne öğretebilir? onlarla karşılaştırınca, hokkabazın ağzındaki yalancı alev gibi yabancıyım aşka. oysa onlar, birbirlerine sarılıp kenetlenmişler. ve kalbime bıçak sokar gibi kirpikleri bana, bize doğru dönmüş soruyorlar:
"ya siz?" |